Kelimeler yüzüme, keskin buz parçası, gibi çarpar.
Sözler acımasız, seviyesiz, ruhumu derin ve sinsi yaralar.
Şaşkınım, kırgınım, bu işkence ne diye?
Yine kelimeler, yüzüme bir ok gibi yüreğime.
İçimde isyan sesleri, “Bu ne cüret, ne cefa?”
Öfke, nefret, içimde bir volkan, hazır patlamaya.
Kalbini kır, ödet bu edepsizliği! Haykır yüzüne, birikmiş tüm zanları,
kır kalbini diye bağırır isyan sesleresi.
Haykırdıkça güçlü, haklı hissederim kendimi.
Ne büyük bir göz boyama, ne sinsi.
İsyan sesleri içinde bir fısıltı, yumuşak, derin, daha kurtarıcı.
Önce anla der yorulmadan. Niçin, Neden…
Sessizliğe işaret eder derun…
Sakinlik sarar, sessizlik, kelimelerin zehrine zırh.
Güçlü bir duvar. Ne güzel bir zırh ne güzel bir hal.
Bir kıvılcım, bir anlayış anı, “Neden, niçin?” cevaplarına hevidar.
Anlarım ki kelimeler, sadece birer yansıma.
Düşünmek gerek, derinlerde bir çözüm arama.
“Eyvallah,” diye çıkar tek kelime sessizce. Niyetler,
duygular altında, barışa bir davet, bir umut yeşerir,
ferahlatıcı bir esinti.
İsyan sesleri susar, ruhun huzur sesi kaplar beni,
“Elhamdülillah,” der ruh, o an serin bir nefes gibi.
18.02.2024 | Kerem Erdoğan